TOHUM YATIRIMI ALMAYA HAK KAZANAN PARLAK FİKİRLER BELLİ OLDU
Tohumlar filizleniyor
Zorlu Holding’in Akıllı Hayat 2030 vizyonu doğrultusunda hayata geçirdiği Parlak Bi’Fikir kurum içi girişimcilik projesinde önemli bir dönüm noktası daha geride kaldı. Daha önce yüzlerce fikir arasından belirlenen 7 projeden 5’i, Seçici Kurul tarafından yapılan değerlendirme sonucunda tohum yatırımı almaya hak kazandı. Proje takımları, kasım ayında gerçekleştirilecek nihai yatırım sunumu için mentorluk desteğiyle çalışmaya devam edecek.
Zorlu Holding’in grup içindeki girişimcilik ve inovasyon kültürünü daha da geliştirmek ve girişimci bakış açısıyla katma değeri yüksek çözümler üretmek amacıyla hayata geçirdiği Parlak Bi’Fikir kurum içi girişimcilik platformu, birbirinden değerli fikirlerin girişimlere dönüşmesine olanak sağlıyor. Geçtiğimiz mart ayında lansmanı yapılan Parlak Bi’Fikir süreci, belirlenen üç ana meseleye yönelik 304 fikir önerisinin gelmesiyle başladı. Çeşitli değerlendirme ve eleme aşamalarının ardından yaratıcılık, özgünlük, rekabet gücü ve işe dönüşme potansiyeli gibi kriterler bazında fark yaratan 7 takım yoluna devam etti. Yüzlerce fikir arasından sıyrılarak öne geçen takımlar, 17 Eylül Salı günü, tohum yatırımına hak kazanmak için Seçici Kurul’un karşısına çıktılar.
5 takım tohum yatırımı aldı
Takımları oluşturan toplam 27 girişimci, Zorlu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu, Zorlu Holding Mali İşler Grubu Başkanı ve Sürdürülebilirlik Komitesi Başkanı Cem Köksal, Vestel Ventures Yönetim Kurulu Üyesi Cengiz Ultav, Vestel Ventures Genel Müdürü Metin Salt ve MEF Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Erkut’un yer aldığı Seçici Kurul karşısında, fikirlerini nasıl fayda sağlayan, sürdürülebilir ve rekabetçi bir girişime dönüştüreceklerini anlattılar. Yapılan sunumların ardından takım üyeleri, Seçici Kurul’un yatırımcı gözüyle sorduğu soruları yanıtladılar. Bugüne kadar yaptıkları çalışmalar, fikir aşamasından sonraki gelişim süreci ve iş modelleri hakkında bilgi veren takımlar, tohum yatırımı almaya hak kazanmak için ter döktüler. Geçtiğimiz dönemde aldıkları eğitim ve mentorluk desteği sayesinde son derece profesyonelce hazırlanan takım üyeleri, Seçici Kurul üyelerini ikna etmek için yoğun çaba harcadılar.
Sunumların ardından toplanan Seçici Kurul’un yaptığı değerlendirme sonucunda Parlak Bi’Fikir kapsamında tohum yatırımı almaya hak kazanan 5 takım belli oldu. MediaCent, MRT Technologies, Jungo, Ability Pool ve Attaa bir sonraki aşamaya geçerken, tohum yatırımı almayan Storelektrik ve GamEnter üyelerinin Vestel Venture Genel Müdürü Metin Salt ve ekibinin desteğiyle Zorlu Grubu’nun inovasyonla ilgili çalışmalarında görev almak için eğitimlerini sürdüreceği açıklandı
Kurum içi girişim önerilerinde yüzde 50 artış hedefleniyor
Girişimcilik ve inovasyon ruhunu kurum kültüründe pekiştirmeyi ve ortak bir mesele etrafında yaratıcı fikirleri harekete geçirmeyi amaçlayan Parlak Bi’Fikir platformu, çalışanlar için bir anlama, tartışma, öğrenme, paylaşma, deneyimleme ve işbirliği ortamı yaratıyor. Süreçte verilen eğitimler sayesinde çalışanlar inisiyatif alma, ekip çalışması, planlama, organizasyon ve liderlik gibi yetkinliklerini geliştirme şansı buluyor, takımlar halinde ürettikleri yaratıcı ve inovatif fikirleri girişimci yaklaşımıyla geliştiriyorlar. Böylece Zorlu Grubu, çalışanlarına girişimci olarak yeni nesil kariyer fırsatlarının yanında, Grubun geleceğini inovasyon ile hep birlikte tasarlama olanağı da sunuyor.
Zorlu Holding, Parlak Bi’Fikir platformunun katkısıyla, 2022 yılına kadar paydaşlarından gelen kurum içi girişimcilik ve açık inovasyon önerilerini yüzde 50 artırmayı hedefliyor.
Takımlardan sürece dair...
MediaCent
Mustafa Nevzat Yatır, Kerem Dirik, Esra Solak
“Parlak Bi'Fikir, hem çalışanların kişisel gelişimleri, hem de Zorlu Holding’te kurumsal girişimcilik kültürünün yerleşmesi için müthiş bir proje.”
Fikrinizi geliştirirken ilham kaynağınız neydi? Fikrinize ve ilerlemesine hangi ihtiyaçlar ve hayaller yön verdi?
Bizim, “Game of Thrones”un son sezonunu bölüm bölüm birlikte izlediğimiz yaklaşık on kişilik bir arkadaş grubumuz vardı. Her yeni bölüm çıktığında, birimizin evinde toplanıp mutlaka hep beraber izliyorduk. Ancak aramızda evli olanlar, çocuklu olanlar, yoğun çalışanlar olduğu için bir araya gelmekte zorlanıyorduk. Fikir bu problemden çıktı. “Keşke” demiştim, “fiziksel olarak bir araya gelemesek bile, dijital ortamda sanal bir oda kurup beraber izleme deneyimini yaşayabilsek!” Tabii bu fikir çalışmalarımız esnasında tamamen değişti, çünkü yaptığımız saha araştırmalarında insanların bizim yaşadığımız bu problemi fazla önemsemediklerini gördük. Bunun üzerine personamızı (ideal müşteri profili) yeniden belirledik ve insanların izleme deneyimi ile ilgili yaşadıkları daha önemli problemlere odaklanarak yeni iş modelimizi geliştirdik.
Fikrinizle nasıl bir etki (sosyal-finansal etki) yaratmayı düşünüyorsunuz? Nasıl bir sonuç sizi mutlu edecek?
Üzerinde çalıştığımız MediaCent platformu ile insanların dijital medya izleme ve dinleme deneyimlerini iyileştirirken, günümüzde popüler olan Facebook, Instagram, vb. gibi içselleştirilen ve yoğun olarak kullanılan bir sosyal medya platformu haline gelmeyi hedefliyoruz. İnternet üzerinden video izleyen ve müzik dinleyen, ilgili platformlara üye kullanıcıların referans olarak gördüğü, sürekli başvurduğu bir uygulama konumuna gelmek bizi mutlu edecektir. Artık TV izleme kültürü yerini OTT izleyiciliğine bırakıyor. Çok hızlı büyüyen bir pazar var. Hedefimiz, bu pazarda tüm dünyaya ulaşmak.
Ekip olarak çalışırken yaşadıklarınızı nasıl anlatırsınız? Süreç, ekip olma konusunda size neler kattı?
Şunu net bir şekilde gördük ki bir girişim üzerine çalışmak ve start-up olma yolundaki engelleri aşmak için çok iyi bir takım olmak gerekiyor. Öncelikle bir fikre ne kadar çok farklı göz bakar ve kendi değerlerine göre katkıda bulunursa, fikir o denli olgunlaşıyor. Tabii burada insanların egolarından sıyrılması ve kendi başarısına değil, fikrin başarısına odaklanması gerekiyor. Biz şu ana kadar geçirdiğimiz süreç boyunca, kendi fikir ve düşüncelerine aşık olmanın ve gözlerini çevreye kapamanın ne kadar tehlikeli, her yönden gelecek geri bildirimlere açık olmanın ise ne kadar besleyici olduğunu öğrendik. Öte yandan yapılacak çok iş var ve iyi bir görev paylaşımı başarının olmazsa olmazı. Herkesin sorumluluklarını zamanında ve eksiksiz yerine getirmesi gerekiyor. Yoksa çok zaman kaybediliyor ve günümüzde zaman en değerli şey. Takım olarak, hem tüm bu alanlarda hem birbirimize destek olduk hem de birbirimizi geliştirdik. Uyumlu bir ekip olarak başladık, güçlü bir takım olduk.
KİG süreci size neler kattı?
Öncelikle, şirketimizin bu konuda attığı adım hepimizi heyecanlandırdı ve motive etti. Bu tip çalışmalar kesinlikle çalışanların şirketlerine olan bağlılığını artırıyor ve geleceğe güvenle bakmasını sağlıyor. Bizler için oldukça eğitici bir süreçti. Bir fikir nasıl girişime dönüşür, bir girişim nasıl olgunlaşır ve nihayetinde nasıl bir start-up’a dönüşür konusunda detaylı bir eğitim alıyoruz. İş yaşamına farklı bir pencereden bakıyor, bir şirketi şirket yapan değerler, takım olmanın önemi, proje yönetimi, yatırım planlaması gibi konularda uzmanlaşıyoruz. Parlak Bi'Fikir, hem çalışanların kişisel gelişimleri, hem de Zorlu Holding’te kurumsal girişimcilik kültürünün yerleşmesi için müthiş bir proje. Umuyoruz ki önümüzdeki yıllarda da bu proje devam eder ve şirketimizde çok daha fazla çalışan tüm bu eğitimlerden yararlanır.
MRT Technologies
Ömer Gökçe Kuyucu, Melis Eldem Heper, Ahmet Cenk Satılmış, Gözde Albayrak
“Fikrimizle, dünyada görme yetisini kaybetme riski ile karşı karşıya olan milyonlarca çocuğa umut olmak istiyoruz.”
Fikrinizi geliştirirken ilham kaynağınız neydi? Fikrinize ve ilerlemesine hangi ihtiyaçlar ve hayaller yön verdi?
“Lorenzo’nun Yağı” filmini seyretmişsinizdir. Doktor olmayan bir baba, tüm tıp tarihini değiştirerek oğlu için bir tedavi metodu geliştiriyor. Bizim hikâyemiz de bugün “MERT’in Akıllı Gözlüğü” olarak yaşanıyor. Oğlum Mert’e, 2015 yılında henüz 6 aylıkken göz tembelliği teşhisi konuldu. Pek çok doktor ve tedavi yöntemi denememize rağmen bir iyileşme kaydedemedik. Doktorların farklı fikirleri arasında gidip geldik. Küçük bir bebeği aylarca doktordan doktora sürükledik. Anne ve baba olarak güvenimizi kaybettik. Bu hastalığın tedavisi 7 yaş sonrasında pek mümkün olmuyor. Zamanımız kısıtlıydı, günler bizim aleyhimize işliyordu.
Teknoloji günümüzde inanılmaz bir hızla gelişiyor. 2016 yılında göz tembelliği ve tedavileri konusunu bir mühendis olarak araştırmaya başladım. Araştırmalarım sonucunda dünya nüfusunun yüzde 4’ünde bu hastalığın bulunduğunu öğrendim. Bu hastalığı yaşayan bir ebeveyn olarak, bu kadar yüksek oranda yaşanan bu hastalığı teknoloji yardımıyla çözmek benim için kişisel bir mesele oldu. İnovatif metotlarla tedavinin etkinliğini artırma, tedavinin çocuk tarafından kabullenilmesi ve tedavi sürecinin sürekli takibi amacıyla 2017 yılında MRT Akıllı Gözlük için üç adet patent başvurusunda bulundum ve projemi patentledim. Oğlum da bu yeni teknolojinin ismini verdi.
Fikrinizle nasıl bir etki (sosyal-finansal etki) yaratmayı düşünüyorsunuz? Nasıl bir sonuç sizi mutlu edecek?
Fikrimizle, dünyada bu hastalık nedeniyle görme yetisini kaybetme riski ile karşı karşıya olan milyonlarca çocuğa umut olmak istiyoruz. Bizim için tek ve en önemli sonuç budur.
Ekip olarak çalışırken yaşadıklarınızı nasıl anlatırsınız? Süreç, ekip olma konusunda size neler kattı?
Birbirini tanımayan, farklı disiplin ve karakterde insanlarla ekip olmak, bir arada bulunmak başta kolaydı. Birlikte çalıştaylara katılıyor, o an bize verilen görevleri yerine getiriyor ve sonra şirketimize, evimize dönüyorduk. Fakat sonrasında bireysel katkılar söz konusu olmaya başladığında iletişim konusunda problemler yaşamaya başladık. “Pitching day” sonrasında bir arkadaşımızla da koptuk zaten. Fakat ekibimizi güçlendirmek için, yetkinlikleriyle bizim fikir sürecimize büyük katkılar sağlayacağını düşündüğümüz, elenen gruplardan birinde yer alan bir arkadaşımızı ekibe dahil ettik. Şu anda daha güçlüyüz ve başaracağımıza inanıyoruz.
KİG süreci size neler kattı?
Şu an ekibimizdeki herkes ya girişimciliği denemiş ya da bir şekilde gönlünde girişimci olma isteği yatan kişilerden oluşuyor. KİG süreci bize bu hayallerimizi bir şekilde hayata geçirme fırsatı verdi. Bu süreç sonunda belki girişimci olamayacağız ama elbet bir gün buradan aldığımız deneyimlerle birer girişimci olacağımıza eminiz. Çünkü inovasyon ve girişimcilik öyle bir şey ki, insanın kanına bir kez girince hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Aynı zamanda şunu da eklemekte fayda var. Bu süreç aslında bir eğitim gibi gözükse de ciddi bir mücadele içeriyor. Mevcut işlerimize, kariyerlerimize, yöneticilerimize ve hatta ailemize karşı bir mücadele içerisindeyiz. Kendi hayatınızla ile ilgili ciddi riskler ve kararlar alıyorsunuz, başarılı olma zorunluluğunun yükünü taşıyorsunuz.
Jungo
Uğur Yavaş, Banu Akgül, Emel Kılıç, Emre Akyol
“Yeni keşfettiğimiz ve hâlâ öğrenmekte olduğumuz girişimcilik okyanusunda yol almaya devam ediyoruz.”
Fikrinizi geliştirirken ilham kaynağınız neydi? Fikrinize ve ilerlemesine hangi ihtiyaçlar ve hayaller yön verdi?
Parlak Bi’Fikir yaratmayı, kurum içerisindeki herkesin kullanabileceği bir ürün ile başarmak istedim. Cep telefonlarının hayatlarımızdaki en önemli teknolojik cihaz olması, kullanılmamış potansiyeli değerlendirme açısından motive edici oldu.
Fikrinizle nasıl bir etki (sosyal-finansal etki) yaratmayı düşünüyorsunuz? Nasıl bir sonuç sizi mutlu edecek?
JUNGO ile günümüzde birçok kurumun kanayan yarası olan şirket içi iş süreçlerinin takibi, koordinasyon ve iletişim problemlerini çözen kurumsal bir sosyal ağ yaratmayı hedefliyoruz. Üretkenlik, ekipler arası senkronizasyon, iletişim ve gelişim noktalarındaki sorunları temel alan bir mobil uygulama yaratmak için çalışmaya devam ediyoruz.
Ekip olarak çalışırken yaşadıklarınızı nasıl anlatırsınız? Süreç, ekip olma konusunda size neler kattı?
Sürecin başına dönecek olursak, Holding’in farklı şirketlerinden gelen ve birbirini tanımayan dört farklı insan olarak başladığımız girişimimize bugün birbirine kenetlenmiş bir ekip olarak devam etmekteyiz. Sürecin sonunda girişimimizin yatırım alması bizi çok mutlu eder, fakat şu da unutulmamalı ki bu programda ekiplere öğretilen en önemli şey, sahip olunan fikri doğru bir iş modeliyle girişime dönüştürmek ve yatırımcıların değerlendirme kriterlerine net bir şekilde cevap verebilmek oldu. Yeni keşfettiğimiz ve hâlâ öğrenmekte olduğumuz girişimcilik okyanusunda yol almaya devam ediyoruz. Kim bilir, belki Amerika’yı keşfederiz, belki de başladığımız yere geri döneriz. Kürekleri çekmeye devam…
Ability Pool
Haydar Sinan Yıldırım, Çağlar Ebeperi, Ceren Ekinay, Özlem Ülker
“Tüm gönüllülük faaliyetlerinin ve bu anlamda kullanılan yeteneklerin toplandığı, olabildiğince çok insana dokunan, kıvılcımları yayan bir platform yaratmak en büyük amacımız.”
Fikrinizi geliştirirken ilham kaynağınız neydi? Fikrinize ve ilerlemesine hangi ihtiyaçlar ve hayaller yön verdi?
Üniversite yıllarından beri, kendimde ve çevremde gözlemlediğim bir problem vardı. Birçok insanın fikirlerini veya hayallerini gerçekleştirmek için yol arkadaşı aradığı, gerekli desteği ve yol arkadaşlarını bulamadığı için de mükemmel fikirlerinin daha doğmadan öldüğünü gördüm. Bazı insanların ise çok farklı yeteneklere ve ilgi alanlarına sahip olmalarına rağmen, bu yeteneklerini mevcut pozisyonlarından farklı yerlerde ve isteyerek yer alacakları alanlarda kullanamadıklarını gözlemledim. Yani toplumsal potansiyel enerjinin kinetik enerjiye dönüşmesini, daha girişimci ruhlu kişilerle kendi kabuğundaki yetenekli insanları bir araya getirerek sağlayabilecek olmak, bana ilham veren nokta oldu. Özellikle sosyal sorumluluk alanında bazı insanların kendi gönüllülük projelerini oluşturabilecekleri ve bu projelere yetenek sahibi gönüllülerin bire bir katılım sağlayarak destek verebilecekleri büyük bir komünite hayal ettim. Ability Pool, bu yöndeki hayallerime bire bir uyan şirketlere, çalışanlarına ve sivil toplum kuruluşlarına özelleşmiş dijital bir ürün olacak.
Fikrinizle nasıl bir etki (sosyal-finansal etki) yaratmayı düşünüyorsunuz? Nasıl bir sonuç sizi mutlu edecek?
Ability Pool girişimimiz, hem şirketleri hem sivil toplum kuruluşlarını hem de çalışanları aynı platformda gönüllülük projeleri kapsamında buluşturmayı hedefliyor. Böylelikle, çok yönlü bir sosyal fayda ve aynı zamanda verimlilik sağlayarak finansal fayda yaratmayı hedefliyoruz. Hem çalışanların işlerinde anlam arama ve yeteneklerini daha iyi bir dünya için kullanma arayışlarına çözüm olacak bir platform, hem de şirketlerin çalışan bağlılığı, gönüllülük oranları, yeteneklerin elde tutulması hedeflerine katkı sağlayacak bir platform olması sebebiyle proje bizi çok heyecanlandırıyor. Buna ek olarak STK’lar da projelerine uygun yetenekte gönüllülere Ability Pool üzerinden rahatça ulaşabilecekler. Gelecekte “gönüllülük platformu” olarak Ability Pool’un ilk akla gelen yer olması bizim hayal çıktımız. Globalde tüm gönüllülük faaliyetlerinin ve bu anlamda kullanılan yeteneklerin toplandığı, olabildiğince çok insana dokunan, kıvılcımları yayan bir platform yaratmak en büyük amacımız. Bunu yapabilirsek kendimizi başarılı hissedeceğiz.
Ekip olarak çalışırken yaşadıklarınızı nasıl anlatırsınız? Süreç, ekip olma konusunda size neler kattı?
Öncelikle farklı departmanlardan, çok ayrı karakterde ve çok ayrı yetkinlikte kişiler olarak aynı fikir için çalışmak çok değerli bir deneyim oldu bizim için. Disiplinlerarası çalışma ve birbirini hiç tanımayan insanların ekip olma süreci çok şey öğretti. Sadece girişimimiz için değil, bundan sonraki hayatımızda bu süreçte öğrendiklerimiz hep cebimizde olacak. Sürece sonuna kadar gitmek istesek de, çok düşük ihtimalle olmaması durumunda bile hepimiz üç güzel dostluk kazandık, daha ne olsun! Farklı renklerde olan, güzel mi güzel kişilerden nasıl gökkuşağı oluşur, onu çok iyi anladık.
KİG süreci size neler kattı?
En temelde, girişimci olmayan birer beyaz yakalı olarak “girişimci gibi düşünme” perspektifini kattı. Deneme, yanılma, tekrar deneme ama yılmama süreci bu yolculukta hep bizimleydi. İnsanların gerçek sorunu nedir, onlar için nasıl kolaylıklar, çözümler sağlayabiliriz? Bu süreçte, gerçek nedenlere ve problemlere ulaşana kadar kazımayı öğrendik. Ekip olarak girişimimizi mevcut haline getirirken, sürecin adımlarında öğrendiklerimizin ışığında gerekli gördüğümüz için radikal bir şekilde fikri dört defa sil baştan alıp aynı tempo ve heyecanla yeniden geliştirdik. Dört kere batmış ve yeniden denemiş girişimci bir ekibiz diyebiliriz. :) Bunlara ek olarak bir yatırımcı neye bakar, gündemi nedir, yatırım sunumu nedir, nasıl yapılır, bir işten nasıl para kazanılır gibi soruların yanıtlarını öğrendik. Mevcut işlerimize paralel bu detayları öğrenmekten çok keyif aldık.
Attaa
Günseli Çizmeli, Gökçe Erbatu, Meltem Bay, Emre Kahvecioğlu
“Attaa aracılığıyla anneler için güvenli bir sosyal alan yaratarak onlara destek olmak istiyoruz.”
Fikrinizi geliştirirken ilham kaynağınız neydi? Fikrinize ve ilerlemesine hangi ihtiyaçlar ve hayaller yön verdi?
Attaa, anneleri lokasyona göre eşleştiren ve annelerin birbirleriyle iletişim halinde olmasını sağlayan mobil bir uygulama. Doğumdan sonra kendi yaşadığım sıkıntılar fikrime ilham oldu. 7 yıl önce hayatımın en heyecan verici aynı zamanda en korkutucu dönemini yaşadım; ilk kez anne oldum! Doğumdan sonra işi bıraktığım için sosyal çevrem azalmıştı, ailem de yanımda değildi; dolayısıyla ilk etapta yalnızlık çektim. Bu yalnızlığı gidermek için başka annelerin de katıldığı bir Facebook grubu kurdum ve annelerle birbirimize destek olduk. Saha görüşmelerimizde gördük ki anneler için yalnızlık hissini gidermek ve dayanışma ortamı bulmak hâlâ önemli bir ihtiyaç. 7 yıl içinde Facebook grupları artmış olsa da o kadar düzensizler ki! Anneler çok daha fazlasını hak ediyorlar dedik ve onların ihtiyacı olan bir mobil uygulama tasarlamaya başladık.
Fikrinizle nasıl bir etki (sosyal-finansal etki) yaratmayı düşünüyorsunuz? Nasıl bir sonuç sizi mutlu edecek?
Attaa ile amacımız anneden anneye giden en kısa yol olmak. Uygulama sayesinde yakın çevredeki anneler birbirleri ile eşleşip tanışabiliyor ya da fikir alışverişinde bulunabiliyorlar. Türkiye’de her yıl 1 milyondan fazla bebek doğuyor; onlarla birlikte aslında yeni anneler de doğuyor diyebiliriz. Öte yandan yeni doğum yapan her 5 kadından 2’si yalnızlık hissi ve depresyonla boğuşuyor. Çalışan kadınların yüzde 40’ı doğum sonrası işi bırakıyor ve yüzde 58’i işi bıraktıktan sonra çevrelerinin çok daralmasından yakınıyor. Attaa aracılığıyla anneler için güvenli bir sosyal alan yaratarak onlara destek olmak istiyoruz. Ekip olarak, en iyi tavsiyenin anne tavsiyesi olduğuna inanıyoruz. Uygulama içindeki forumlar sayesinde aynı deneyimi yaşamış annelerin tavsiye vererek başka annelerle dayanışma içinde olmasına imkân yaratıyoruz.
Ekip olarak çalışırken yaşadıklarınızı nasıl anlatırsınız? Süreç, ekip olma konusunda size neler kattı?
Dördümüz de farklı alanlardan geliyoruz, dolayısıyla olayların hep farklı yanlarını değerlendiriyoruz. Fakat bu özelliğimizi aynı zamanda en güçlü yanımız olarak değerlendiriyoruz. Hem yazılım ve teknik açıdan düşünebiliyor, hem de iletişim ve pazarlama açısından yaklaşabiliyoruz. Hepimiz büyük bir motivasyonla Attaa’yı hayata geçirmek için çalışıyoruz.
KİG süreci size neler kattı?
Girişimcilik farklı bir ekosistem. Alanınızda ne kadar yetkin olursanız olun, girişimci refleksinizi de geliştirmeniz ve risk almaya cesaret etmeniz gerekiyor. İnsanı çoğu zaman ilk adım korkutur. KİG, bu ilk adımı atmamız için arkamızda hissettiğimiz bir güç oldu bizim için. KİG’in normal bir girişimden farkı ve en büyük artısı, minimum risk ile böyle bir oluşumu meydana getirebilmesi ve kurumsal hayattan kopamayan bünyelere bir kapı açması. Parlak Bi’Fikir sürecinde farklılıklarımıza rağmen, hatta farklılıklarımız sayesinde beraber üretebileceğimizi gördük. Zorlu, büyük bir holding ve her zaman grubunuz dışındaki insanlarla tanışma imkânınız olmuyor. KIG ise bunun tam tersi! Farklı kollardan ve görevlerden bambaşka insanlar var. Normalde herhangi bir projede mail yoluyla kurduğunuz iş ilişkisi burada doğrudan üretime dönüyor; dolayısıyla bir network’ten çok daha fazlası…
Storelektrik
Mine Behire Tetik, Fevzi Topal, Mert Kahyaoğlu, Dilan Aras
“Ekip üyelerinin çok farklı disiplinlerde çalışmasının getirdiği farklılıkları avantaja çevirerek fikrimizi geliştirmede hızlı bir ilerleme kaydettik.”
Fikrinizi geliştirirken ilham kaynağınız neydi? Fikrinize ve ilerlemesine hangi ihtiyaçlar ve hayaller yön verdi?
Her geçen gün geleneksel enerji kaynakları tükeniyor ve bu kaynaklardan enerji üretilirken yaşam alanlarımız, soluduğumuz hava, dünyamız kirlenmeye devam ediyor. Dünyadaki karbon salınımının, iklim değişikliklerinin temel nedeni geleneksel (fosil yakıtların kullanımı ile) enerji üretimi. Bu sorun geleceğimizi düşünen, yarınlara daha yaşanabilir bir dünya bırakmak isteyen her insanın temel problemlerinden biri ve bu probleme çözüm arayışı bu fikri geliştirmemde ilham kaynağım oldu.
Yaşadığım evde yatak odamız evin doğu cephesinde. Özellikle yaz aylarında güneş erken saatlerde doğduğunda direk yatak odamızı aydınlatmaya, ısıtmaya başlıyor. Bu ışık ve ısı o kadar çok ki uyumak mümkün olmuyor. Tabii aklımıza gelen ilk çözüm odaya blackout perde taktırmak oldu. Fakat bu kadar güçlü ve tükenmeyen bir enerji kaynağını blackout perde ile kapatılıp köreltmemeli diye düşündüm. Böylece güneş enerjisinden elektrik üretebilen stor perde Storelektrik fikri doğmuş oldu.
Ekip olarak çalışırken yaşadıklarınızı nasıl anlatırsınız? Süreç, ekip olma konusunda size neler kattı?
Farklı yetkinliklerden oluşan takımımızla birlikte çalışmalara başladığımızda, güneşten gelen ışığın piller üzerine uygun açı ile düşmemesi nedeniyle elektrik üretiminin çok düşük seviyede kaldığını gördük. Saha ve müşteri görüşmeleri sonrası fikrimizi pivot ettik. Başlangıç aşamasından itibaren 120 müşteri görüşmesi yaptık ve bu görüşmelerde edindiğimiz beklentileri analiz ederek bir Storelektrik portalı kurmaya karar verdik. Bu portal, evinin veya iş yerinin çatısına ya da cephesine Güneş Enerjisi Santrali (GES) kurdurmak isteyenler ile GES kurulumu yapan firmaların tek noktada buluştuğu bir yeşil enerji pazar yeri. Bu portalde aynı zamanda hukuksal danışmanlık ve GES proje hizmetleri de verilecek. Bu süreçte GES kurulumu yapan birçok firmayla da görüş alışverişinde bulunduk. Yeşil enerji konusunda yasal ve teknolojik gelişmeleri takip ettik. Bir portalin nasıl hayata geçirileceğini yaşayarak öğrendik
Çok farklı disiplinlerde çalışan takım üyelerinden kurulmuş bir ekip olmamız nedeniyle başlangıç aşamasında biraz zorlansak da bu farklılıkları avantaja çevirerek fikrimizi geliştirmede hızlı bir ilerleme kaydettik. İlk defa bir girişimcilik sürecinde yer almak hepimiz için zorlayıcıydı. Ancak ilk olmanın verdiği hevesle çalışmalarımızı sürdürdük ve ilerisi için güzel bir yol çizdik. Bu yolda yine yürümeye devam edeceğiz.
GamEnter
Uğurcan Çağlasın, Gizem Özkan, Emrah Uluçay
“İş rutininden çıkıp bir fikri büyütmek, geliştirmek ve fayda sağlayacak bir hale getirmek harika bir deneyim.”
Fikrinizi geliştirirken ilham kaynağınız neydi? Fikrinize ve ilerlemesine hangi ihtiyaçlar ve hayaller yön verdi?
Bizim girişimimiz İnsan Kaynakları süreçlerindeki problemleri oyunlaştırmayla çözüp çalışan deneyimini iyileştirmeyi hedefliyor. Birçok insan kaynakları yöneticisiyle yaptığımız görüşmelerde en büyük acının “on-boarding” sürecinde olduğunu tespit ettik. Bu nedenle ilk modülümüzü on-boarding üzerine yapmaya karar verdik. İlk modülü tamamladıktan sonra çalışan memnuniyeti, yönetici geliştirme ve e-learning konularında modüller tasarlamayı hedefliyoruz. Modüller, temel oyunlaştırma kurgularını içermenin yanı sıra kendi oyunlarını tasarlamak isteyenler için oyun geliştirme ve satışı imkânı da sunacak. Firmamız, oyun kurgularını kişiselleştirmek isteyen firmalar için ayrıca danışmanlık hizmeti de sağlayacak. Uygulamanın satışı kullanıcı bazlı abonelik sistemi olarak planlandı. Uygulamamızı satın alacak firmalarda çalışan memnuniyetinde sağlanacak artışla yetenek kayıpları önlenecek, sistemli ve hızlı adaptasyon sağlanacak, şirket içi iletişim artacak ve tüm bunların sonucunda daha verimli bir şirket yapısı oluşacak.
Ekip olarak çalışırken yaşadıklarınızı nasıl anlatırsınız? Süreç, ekip olma konusunda size neler kattı?
Ekip olarak tüm çalışmalarımız eğlenceli geçiyor. İş rutininden çıkıp bir fikri büyütmek, geliştirmek ve fayda sağlayacak bir hale getirmek harika bir deneyim. Çalışmalarımızda herkesin birbirinin fikirlerini içtenlikle dinlediği ve üzerine katkı yaparak ilerlettiği bir ortama sahibiz. Kişisel yeteneklerimizi birbirimizi tamamlayacak şekilde kullanıp ortak çıktılar elde ediyoruz ve bu süreçte farkında olmadığımız yeteneklerimizi de keşfediyoruz. İş hayatımız içerisinde başka insanlarla etkileşim içerisinde olup ortak çalışmalar yürütsek de, herkesin kendi görev tanımı ve sorumluluk alanı var. Oysa burada önceden paylaşılmış görevler, sorumluluklar, sınırlar olmadan, tam anlamıyla bir ekip olma durumu söz konusu. Bu da sürekli, “Daha fazla ne yapabilirim, ne katabilirim?” diye düşünmemize, tüm özverimizi ortaya koymamıza sebep oldu. Bu sürecin başında “bir fikir için çalışması gereken üç kişi” iken, şu an “gönül verdikleri bir işi ilerletmeye çalışan üç arkadaş” olduk.
KİG süreci size neler kattı?
Süreçteki en büyük çıkarımımız “doğru problemi bulabilmek”ti. Bu aslında bir düşünüş biçimi. Bir iş fikri için de olabilir, şirketinizi ileri taşıyacak bir çalışma için de olabilir, kişisel hayatınız için bile olabilir. Yaptığımız görüşmelerde aynı konuda çok farklı görüşler olabileceğini, ön kabullerimizin yanlış çıkabileceğini gördük, farkındalığımız arttı. Birçok tasarım aracı öğrendik. Sadece iki ay gibi bir sürede, başta birkaç cümleyle ifade edilebilen ham bir fikri getirdiğimiz noktaya biz bile şaşırdık. O ham fikir artık somut çözüm yöntemleri içeren, büyüme planı olan, hedef kitlesi, pazarı, rakipleri, avantajları, zayıf yönleri bilinen, bir adı, logosu, web sitesi, demosu, sosyal medya hesapları olan bir girişim. Bu girişim sadece bir uygulama alanı, kazandığımız inovatif bakış açısı ve edindiğimiz bilgiler ise hayatımızın geri kalanında her alanda yanımıza kalacak değerler olacak.