“Burası
olağanüstü
bir makine”
ZORLU PSM GENEL MÜDÜRÜ MURAT ABBAS İLE SÖYLEŞİ
Bu yıl 7’inci sezonuna başlayan Zorlu PSM müzikalden tiyatroya, rock konserinden klasik müziğe, baleden operaya, çok farklı beklentilere cevap veren, dünya çapında önemli bir kültür-sanat noktası. PSM Genel Müdürü Murat Abbas’a göre her kesimi ortak bir alanda buluşturarak önemli bir toplumsal görevi yerine getiren Zorlu PSM, içinden geçtiğimiz olağanüstü günlerde fiziki olarak bu görevini yapamasa da, #PSMyleKal ile evlerindeki insanlara ulaşmaya ve onları kültür-sanat ortamında tutmaya devam ediyor.
Öncelikle gündemden başlarsak, her sektörde olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Yaşadığımız beklenmedik gelişmeler belki en çok da eğlence sektörünü ve kültür-sanat etkinliklerini etkiledi. Zorlu PSM olarak hayatınızda neler değişti?
Bir John Lennon göndermesi, bu soruyu yanıtlamaya başlarken iyi gider sanırım: "Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir.” Şu anda tüm dünya olarak bu sözü, çok açık ve görünür bir şekilde deneyimliyoruz. Malum tüm bunlar yaklaşık bir ay önce ülkemizde ilk Covid-19 vakasının açıklanmasıyla başladı. Zorlu PSM olarak, elbette kitleleri bir araya getiren, deneyim üzerine bir iş yapıyoruz. Bir salgın hastalık durumunda ilk etkilenen sektörlerden biri olduk kuşkusuz. Ülkemizde ilk vaka 11 Mart’ta açıklandı. Biz de bu açıklamanın akabinde kendi içimizde durumu değerlendirerek 13 Mart itibariyle etkinliklerimizi 6 Nisan’a kadar durdurduk. Daha sonra T.C İçişleri Bakanlığı’ndan yayımlanan ek genelge gereğince de bu süreyi 30 Nisan tarihine kadar uzattık. Toplamda 244 etkinliğimizi iptal etmiş olduk.
Bu süreçte çalışma sistemimizi de home office, yani evde çalışma sistemi olarak düzenledik. Bu sistemin fiziksel olarak ofiste bulunduğumuz zamandan çok bir farkı olmuyor aslında. Mesai saatlerimiz belirli olarak, ev-iş çizgisini mümkün olduğunca koruyarak sürecimizi yine aynı şekilde ilerletiyoruz. Departmanlarla gerekli olduğunda toplantılarımızı görüntülü olarak gerçekleştiriyoruz. Aslında bu dönem, iş modelimizi nasıl evriltebileceğimiz konusunda da bizi geliştiriyor. Yeni fikirler buluyoruz, üzerinde çalışıyoruz. Tam da buradan yola çıkarak “PSM’yle Kal” içeriklerimize başladık. Önce birkaç canlı Instagram performansı ile planlamalarımıza başlasak da, şimdi çok etraflı bir uzaktan deneyim içeriği çıktı ortaya. #EvdeKal ve #PSMyleKal hashtag’lerimizi bir arada kullanarak hem mesajımızı veriyor, hem de çeşitli sosyal medya kanallarımızdan kültür sanatı insanlarla buluşturmaya devam ediyoruz. Çok güzel tepkiler ve katılımlar görüyoruz. Bu bizi mutlu ediyor. Uzaktan da olsa etkileşimde olmak büyüleyici bir şey! Bu hepimiz için deneysel bir süreç.
“Neler sunuyorsunuz?” diye soracak olursanız, şöyle sıralayabilirim: IG üzerinden her akşam yabancı bir sanatçı ya da grupla canlı konserler düzenlemeye çalışıyoruz. Uzunca bir süredir PSM bünyesinde HumanArt iş birliği ile düzenlediğimiz “iyi olma” (well-being) atölyelerini de IG film içeriklerimize taşıdık. Post’larımız üzerinden takipçilerimiz diledikleri zaman bunları evlerinde deneyimleyebiliyorlar, kendilerini geliştirebiliyorlar. Podcast serilerimiz başlıyor. Çok lezzetli içerikler çıkıyor. Çeşitli sanatçılar, gazeteciler ve geniş kitlelere dokunan isimleri Zorlu PSM podcast serilerimizde konuk etmeye başlayacağız. PSM çalışanları olarak yeni yeni Spotify listeleri oluşturmaya çalışıyoruz. Oldies dinlemek isteyenlere ayrı, meditasyonu sevenlere ayrı, dingin bir gün geçirmek isteyenlere ve sabah, günlerine dansla başlamak isteyenlere ayrı listeler hazırlıyoruz. Yemek yaparken dinlenecek müzik listemiz bile var. Bu listeleri hazırlarken biz de büyük keyif alıyoruz. PSM Blog’umuz da bu dönemde içeriğini zenginleştiriyor. Farklı dosyalar, görüşler, röportajlar, denemeler, haberler okumaya şimdiden hazır olun. Bu yıl canlandırdığımız ve güçlü içerikler girmeye başladığımız Zorlu PSM YouTube kanalından da önceden oluşturduğumuz içerik havuzumuzu, ileyicilerin beğenisine sunmaya başladık. Bizi ziyaret eden bazı sanatçıların konser öncesi veya sonrasında kısa performans kayıtlarını almıştık. Bunları yayınlıyoruz. İbrahim Selim İle Bu Gece, evden çekimlerle ve konuklarla her hafta devam ediyor. Bunlara eklenecek içerikler üzerinde çalışmalarımız sürüyor.
6-7 Mart tarihlerinde güçlü bir programla Sonar Festivali’ni gerçekleştirdiniz. O sırada henüz Türkiye’de olağandışı bir durum yoktu. Fakat herkesin gözü kulağı konunun üzerindeydi. Festival bu atmosferden ne kadar etkilendi?
Sonar İstanbul, sanıyorum dünya çapına baktığımızda, herkes evlerine çekilmeden önce düzenlenen son büyük festival oldu. Birkaç sanatçı iptali dışında tüm sanatçıların katıldığı ve akışın eksiksiz tamamlandığı güzel bir festival yaptık. Şimdi düşünüyorum da, bir süre bunlardan mahrum kalacağımızı bilmiyorduk ama iyi ki o anıyı bir kenara koymuşuz.
Bugüne kadarki en güçlü programı yapmıştık. En güçlü derken kime göre neye göre diye tartışılabilir, ama bir de evrensel gerçekler var. Caz Festivali gibi Sónar’ın da dördüncü yılıydı. Bundan önceki festivalleri cuma ve cumartesi olarak gerçekleştiriyorduk. Bu sene üç güne çıkarttık. Bu, biraz da koşullar gereği oldu aslında. Yıllardır peşinde koştuğumuz Paul Kalkbrenner’i programda görmeyi çok istiyorduk. Elektronik müziğin dünyadaki en önemli isimlerinden bir tanesi. Berlin Calling (Berlin’in Sesi) filmindeki DJ’i oynayan kişi. Türkiye’ye en son 11 sene önce gelmişti. Zar zor ikna ettik. “Gelirsem festival programının içinde yer almak istemiyorum. Tekil olarak yer almak istiyorum,” deyince kendisini perşembe günkü açılışa konumlandırdık. Çok sağlam bir program oldu. Gelin görün ki öngörülemez bir durumla karşılaştık. Bütün dünyanın gündeminde yer alan Covid-19 sebebiyle açılış gecemizi kaybettik. Tam da festivalimizin açılışından bir önceki gece öğrendik gelemeyeceğini. Çok üzüldük, çok şaşırdık. Açılış gününü son anda iptal etmek zorunda kaldık.
Cuma ve cumartesi gününden birer isim daha iptal oldu. Ama yurtdışı Sónar’ın gücüyle çok kısa sürede yerlerine başkaları bulundu. Çok mümkün olmayan bir şey aslında, 24 saatten daha az zaman kala. Ama yine de boşlukları doldurduk. Korona nedeniyle bu seneki Sónar’a katılımda biraz düşme oldu. Üç senedir biletleri tükenen, klasik tabirle “sold-out” olan bir etkinlikti. Ama bu yıl biletini alıp gelmeyen insanlar oldu. Bunu da anlayışla karşılıyoruz. Bu kriz tüm dünyadaki festivalleri etkiledi. Miami’de Ultra Müzik Festivali iptal edildi. Teksas Austin’de South by Southwest Festivali iptal oldu. Coachella, ekim ayına ertelendi. Bizim, Sónar’ı az hasarla da olsa gerçekleştirmemiz çok önemliydi. Buraya gelen hem müzisyen hem de katılımcılara teşekkür ediyorum. Bizleri yalnız bırakmadılar. Bu sene bazı yeniliklerimiz de oldu. Caz kulübümüz olan touchè’yi Sonar Mini Sahnesi adı altında disko sahnesi haline getirdik. Sadece yerli isimlerle bir program yaptık; çok beğenildi. Audio visual şovlarımız çok beğenildi. Canlı koromuz vardı. Cuma akşamı sahne aldılar, ama o kadar beğenildi ki cumartesi yeniden programa dahil ettik. Digilogue ile beraber yaptığımız bir Sónar+D bölümümüz var. Cumartesi sabah 10.00’dan akşam 19.00’a kadar gerçekleşen, içinde panellerin, konferansların ve workshop’ların olduğu değişik bir deneyim alanı. Her sene gerçekleştiriyoruz bunu. Bu sene en renkli katılımın olduğu bölümdü açıkçası. Sónar’la ilgili en çok ne iz bıraktı diye düşündüğümde, Max Cooper adlı sanatçının, hem ana sahnemizde hem de LED ekranda yapmış olduğu görsel ve işitsel şov çok etkileyiciydi.
PSM Caz Festivali’nin programı Şubat ayı ortalarında açıklandığında büyük bir heyecan yarattı. Elbette o gün bambaşka bir gündem vardı. Festivalin 30 Nisan’da başlaması öngörülüyordu. Ancak bugün itibariyle bu mümkün değil. Önümüzdeki dönemde nasıl bir süreç izlenecek? Festival başka tarihlere mi kaydırılacak?
Zorlu PSM Caz Festivali’ne bu yıl öyle içten, samimi, yüksek adrenalin ve müzik aşkıyla, öyle değerli bir program hazırlamıştık ki; bunu duyurduğumuzda sanatseverlerden ve müzik çevrelerinden de büyük alkış ve takdir topladık. Büyük emek verdiğiniz bir işin alkış toplaması paha biçilemez bir his kuşkusuz. Gelgelelim içinde bulunduğumuz bu günler bize yine farklı planlar yapmış. Elbette, festival kapsamındaki pek çok konserimiz iptal oldu, bazısı senenin farklı zamanlarına yeniden planlanarak ertelendi, kimisi de başka festivallerimizin içerisinde yer almak için yeniden gündeme alınıyor. Programlama ve booking departmanımızla yap-boz oyunu gibi takvimi yeniden düzenlemeye ve sanatseverlere, her şey normale döndüğünde doyasıya keyif duyacakları güzel bir program çıkarmak için çalışmaya devam ediyoruz. Aslında şunu da diyebiliriz; festivalimiz bu yıl, olabildiği kadar yıla yayılacak. İptal ve erteleme duyurularını, netleştikçe müzikseverlerle paylaşıyoruz.
“Bu dönem, iş modelimizi nasıl evriltebileceğimiz konusunda da bizi geliştiriyor. Yeni fikirler buluyoruz, üzerinde çalışıyoruz. Tam da buradan yola çıkarak “PSM’yle Kal” içeriklerimize başladık. Böylece çok etraflı bir uzaktan deneyim içeriği çıktı ortaya.”
Festival için dünyaca ünlü isimlerden oluşan, çok güçlü bir program açıklanmıştı. Şimdi önümüzü tam göremesek de, yapılan çalışmanın hakkını vermek adına, biraz programın içeriğinden ve oluşum sürecinden söz edebilir misiniz?
Dört sene önce, dünyanın en büyük caz festivallerinden olan Montreux Caz Festrivali’ne davet edilmiştik. Festivalin 50’nci senesiydi. Gittiğimde çok etkilendim. Programın çeşitliliği, şehrin farklı alanlarına yayılması beni çok etkiledi. Dünyanın en büyük isimleri sahne alıyor. Kimse, “Caz festivalinde bu da çıkar mı, o da olur mu?” diye sorgulamıyor. Sadece o deneyimden nasıl faydalanırızın diye düşünüyor. Festivalin Alman bir direktörü vardı. Birlikte kahvaltı ettik. Sohbetimizde ondan doneler aldım. İstanbul’a döner dönmez ekip arkadaşlarımla bir araya geldik. Bir yerden başlayalım diye düşündük. Aslında Türkiye’de ve İstanbul’da birçok caz festivali var. İKSV İstanbul Caz Festivali ve Akbank Caz Festivali, en öne çıkanlar. Birisi haziran-temmuz ayında, diğeri de ekim-kasım ayında gerçekleşiyor. Bu nedenle kendimize hedef olarak nisan sonu, mayıs başını gibi bir tarih belirledik. Mütevazı bir programla başlayıp giderek geliştirdik.
İyi bir programlama ekibimiz var. Genç, dinamik bir ekibiz. PSM Caz Festivali özelinde isim vermek gerekirse, Kerem Turgut adında bir arkadaşımız var. 25 yaşında. Festivalin koordinatörü kendisi. Diğer festivallerimizin koordinatörleri de genç isimler. Ben de hâlâ iyi bir müzik takipçisiyim. Dünyadaki festivalleri, sayısız yayını takip ediyorum. Beslendiğimiz kaynaklar çok fazla. Kimi zaman sanatçı dostlarımızdan da tavsiyeler alıyoruz. Bunların başında Kerem Görsev geliyor. Bizimle epeyce isim paylaşıyor. Turnedeki isimler önemli. Sizin verebileceğiniz bütçeleri düşününce havuz biraz daha daralıyor. Sonra teklifler başlıyor. İlk senelerde daha çok zorlanıyorduk. Ama bu sene, sade ve objektif bir müzik dinleyicisi olarak da baktığımda, hakikatten son yılların değil, Türkiye festivaller tarihinin en önemli programlarından birinin oluştuğunu söyleyebilirim. Dolayısıyla önümüzdeki senelerde işimiz daha da kolay olacak diye düşünüyorum.
Bu yıl pek çok yeniliğin de peşinde koşuyorduk, aslında. PSM’ye Münhasır adını verdiğimiz bölümde, lokal olan sanatçılarımız özel konseptlerde konserler vereceklerdi. Yine genç caz müzisyenlerini ağırlayacaktık ve fakat bu defa, açık çağrı ile sahnelerimize çağırmıştık. AMFI alanımızda düzenlediğimiz Caz’lık Sinema’nın içerik listesi epey genişleyecekti. Arzu ettiğimiz şeylerin başında ise, sadece içinde bulunduğumuz PSM’yi değil, İstanbul’un farklı alanlarını da bu festivale dahil etmek geliyordu. Ücretsiz etkinlikler gibi hayallerimiz vardı. Beşiktaş Belediyesi ve Kültür A.Ş. ile yakın çalışmalarımız başlamıştı. Farklı alanlarda, cazseverlere farklı deneyimler hazırlıyorduk. Her şey yoluna girdikten sonra umuyorum ki bunları yeniden planlayabileceğiz.
Caz Festivali, diğer festival ve etkinlikler gibi, Zorlu PSM’nin kente ve müzikseverlere önemli katkılarından biri. Günümüzde İstanbul’un en önemli buluşma noktalarından biri olan PSM’yi, kentin kültür-sanat hayatında nereye konumluyorsunuz? Nedir PSM’nin misyonu? Bu sene Zorlu PSM’nin 7’nci sezonu. Bu yedi yıl içinde neler değişti, PSM nereden nereye geldi?
Zorlu PSM, çok genç yaşına rağmen, yoğun ve çeşitli programıyla sanatseverin hayatına nüfuz etmiş durumda. Hayatlarımız sosyal ve normalken, günde ortalama 4-5 etkinlik düzenlediğimiz bir program içeriğimiz var. Yılda 1200’ün üzerinde etkinlik yapıyor; 650 binin üzerinde ziyaretçi ağırlıyoruz. Olağanüstü bir makine gibi işliyor burası. Önemli bir sanat “hub”ı olduğumuzu söyleyebiliriz. Zorlu PSM için çeşitlilik esas. Programlarımızı oluştururken farklı içerik, janr, sanat dalı ve paylaşımlar olmasına dikkat ediyoruz. Daha önce deneyimlemediğimiz şeyler yaratmayı seviyoruz; sahne üzerinde yaptığımız 3500 kişilik ayakta konserlerimiz gibi; dev LED ekranımızdan sunduğumuz performanslar gibi; ya da bir yıl önce açtığımız caz ve komedi kulübümüz touché gibi...
Hatta, içinde bulunduğumuz sezonun başında ilk olarak hayata geçirdiğimiz ve neo-klasik, klasik ve avangart müziklerin buluştuğu yeni festivalimiz Neue! Step’in doğuşu ve PSM’nin girşindeki devasa merdivenleri AMFI adında tatlı bir paylaşım alanına çevirmemiz gibi... Zorlu PSM olarak, şehrimizin ve ülkemizin kültür sanatına katkı yapacak adımları atmak üzere tüm çalışmalarımızı yapıyoruz. PSM’nin sanatseverin hayatında olduğu 7 sene boyunca ne çok Broadway müzikalini insanlarla buluşturduğuna, kaç tane yeni festival doğurduğuna, kaç yeni mekân kazandırdığına bir bakın derim. Sektörde birliktelik içinde hareket etmeyi de çok seviyoruz. Bu şekilde kültür-sanatı kalkındıracağımıza inanıyoruz. İKSV ile yaptığımız düzenli festival iş birlikleri ve BKM ile, ID İletişim ile hayata geçirdiğimiz Alice Müzikali bu vizyonumuzu çok güzel örnekliyor.
Bu röportaj, karantina dönemi öncesinde gerçekleştirilmiştir. Sosyal mesafe kuralı nedeniyle röportaj yalnızca yazılı metinde güncellenmiştir.
Mevcut durum, kültür-sanat/eğlence sektöründe ne gibi değişimlere yol açacak? Dijital platformlar daha mı öne çıkacak? Sektörde yeni bir dönem mi başlıyor? Korona sonrasında yaşam yeniden normale dönse bile, dünya düzeninin ve eski alışkanlıkların büyük bir değişime uğrayacağı konuşuluyor. Bu değişim rüzgârının kültür-sanat/eğlence sektörüne yansımaları hakkındaki ne öngörüyorsunuz? PSM bu değişimin neresinde olacak?
Elbette mevcut durumdan herkes ve her sektör etkileniyor. Bizim sektör de bunlardan biri. Tiyatrolar, konser salonları, canlı müzik dünyası… Bunların tüm dünyada çok fazla zarar gördüğünü üzülerek söylemek mümkün. Ülkemizde de öyle. Hem ekonomik hem psikolojik olarak zarar ve hasar oldukça büyük. Yaşanan durumun süresini öngörebilmemiz ise pek mümkün değil ne yazık ki.
Tüm dünyayı etkisi altına alan bu durum yaşanırken, bütün alışkanlıklarımızın kökten değiştiğini de görüyoruz bir yandan. Yeni alışkanlıklara ayak uydurmak, elbette kolay değil. Bizim yaptığımız iş, insanların biraz da olsa stresten uzaklaşıp rahatlamalarına yardımcı oluyor. Sanatseverler PSM’yi bir buluşma noktası olarak görüyor; biz de bu yaklaşımla kendi programımızı yeni müzikler, keşifler ve yeteneklerle buluşma imkânı olarak değerlendiriyoruz. O yüzden de, sanat etkinliklerinin olmadığı dünya hepimizi mutlaka etkileyecektir. Bu sürecin bir dönüşüm süreci olduğunu düşünüyorum. Tüm sektörde olduğu gibi, dijital çağın gerekliliğiyle birlikte online platformların yükselişini yakından takip ediyor ve bunları zaten kullanıyorduk. Online içerik tüketimi de arttığından, tüm sektör adına aslına bakarsanız yeni bir pencere açıldı diyebiliriz. PSM’yle Kal içerik serimizi de tam da bu nedenle başlattık. Bundan sonra da, YouTube, IG, PSM Blog ve Podcast’lerimiz üzerinden içeriklerimiz zengin bir şekilde sürecek.
Hayata renk katan kreatif endüstrilerin, pandeminin ekonomik sonuçları altında ezilmemesi elzem. Çünkü bu dönem kreatif endüstrilere, yaratıcı düşünceye ve hayata dokunuş katan sektörlere insan olarak ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu da gösterdi. Bundan sonrası için, sektör olarak dijitalle aramızı daha sıkı tutmamız gerekecek. Bu anlamda dijitalleşme, daha sürdürülebilir adımlar da atmamızı sağlayacak. Geçmiş alışkanlıklarımızı bir kenara atacağımız, daha çok dayanışma ve paylaşımın olacağı, çoğulcu ve kapsayıcı bir dünyaya adım attığımızı düşünüyorum.
Eskiden söylendiği gibi “daha yaşanabilir bir dünya” yerine “dünyada yaşayabilmek” için hepimizin yaptıklarımızla ekonomiye, topluma ve çevremize olan etkimizi göz önünde bulundurarak, iş yapış biçimlerimizi ve hizmetlerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Daha demokratik, paylaşımcı ve özgürlükçü bakış açısıyla dönüşmemiz gereken bir dönemin eşiğindeyiz. Bu kapsamda Grubumuzun Akıllı Hayat 2030 sürdürülebilirlik vizyonunu bir yol haritası olarak kullanıp, sürdürülebilirlik odağında yapabileceğimiz yeni projeler yaratacağız.
Zorlu PSM olarak, Akıllı Hayat 2030 vizyonu doğrultusunda bir dönüşüm hareketini zaten başlatmış ve bu yönde önemli adımlar atmıştınız. Bize biraz da bunlardan söz edebilir misiniz?
Bunların başında toplumsal cinsiyet eşitliği konusu geliyor. Cinsiyet eşitliği çok önem verdiğimiz bir konu. Örneğin bu sene Sónar’a katılan sanatçıların yüzde 42’si kadındı. Müzik endüstrisindeki cinsiyet eşitliğini sağlamayı hedefleyen Keychange adında uluslararası bir girişim var. PSM Caz Festivali için bu programa imza attık. Diğer festivallerimiz için de imzalayacağız. Her ne kadar işler planladığımız gibi gitmiyor olsa da, şu an için kadın sanatçı oranı Caz Festivali’nde yüzde 30, Sónar’da yüzde 42 seviyesinde. 2022 yılına kadar %50-50 oranını tutturma taahhüdünde bulunduk. Mix ve Neue! Step Festivallerimizde de bu dengeyi sağlamayı amaçlıyoruz. Başka bir bakış açısıyla, “Yeteneğin cinsiyeti olmaz, eşitlik mutlaka lazım değil!” diye de düşünülebilir elbette. Ama böyle bakıldığı sürece, hiçbir zaman kadın sanatçıların varlığı yeterince güçlü olamayacak. Türkiye gibi şartların daha zor olduğu bir ülkede, kadın-erkek eşitliğinin bizim için de bir hedef olmasını istedik. Zorlansak bile, hem yerli hem de yabancı isimlerde yüzde 50 dengesini mutlaka tutturacağız. Ümit ediyorum ki 2022 yılına kalmadan, 2021 yılında bu noktaya ulaşacağız.
“Geçmiş alışkanlıklarımızı bir kenara atacağımız, daha çok dayanışma ve paylaşımın olacağı, çoğulcu ve kapsayıcı bir dünyaya adım attığımızı düşünüyorum.”
Türkiye’deki başka festivallerde de böyle bir yönelim var mı?
Yanlış bilmiyorsam İstanbul Caz Festivali ve Akbank Caz Festivali de imzaladı. Bizim hassasiyet gösterdiğimiz konulardan bir diğeri de erişebilirlik. Zorlu Holding’in sürdürülebilirlik vizyonu olan Akıllı Hayat 2030’a katkıda bulunmak için biz neler yapabiliriz diye düşünürken, cinsiyet eşitliği ile birlikte engelli erişimi konusunu da ele aldık. Zorlu Center, başka yerlerle kıyasladığımızda erişilebilirlik açısından önemli artılara sahip. Ama bu tek başına yeterli değil. Salonlarımızda “engelli koltuğu” olarak sunduğumuz koltuklar fiziki olarak en yüksek fiyat kategorisinde bulunsalar da, bunları en düşük kategoriden fiyatlamaya başladık. Bu, çok önemli bir avantaj. Ayrıca ücretsiz asistan ve refakatçi uygulamasına geçtik. Engelli kişi Zorlu Center sınırlarına geldiği anda bize telefonla ulaştığı takdirde bir refakatçi görevlendiriyoruz. Böylece dış alandan buraya kolay bir şekilde erişimi sağlanıyor. Şayet katılımcımız kendi refakatçisiyle gelmek isterse, refakatçi etkinliğe ücretsiz olarak katılabiliyor. Ayrıca caz kulübümüz touchè’de “Blind Look” adlı bir uygulama ile menüyü görme engelliler için erişilebilir kıldık. Bununla ilgili olarak da çok güzel geri dönüşümler alıyoruz.
Öğrencilere sağladığınız “Son Dakika Koltuğum!” avantajı da çok ses getirdi sanıyorum.
Göreve geldiğimde bir araştırma yapmıştık. Zorlu PSM’nin ortalama katılımcı yaşı +35 çıkmıştı. Olumsuz anlamda çarpıcı bir veriydi. Daha o zaman hedeflerim arasına mutlaka gençleri buraya çekme başlığını koymuştum. Kendi gençliğimde bunun acısını çok çektim. Parasızlıktan çok istediğim birçok etkinliğe katılamadım. O yüzden gençleri buraya nasıl daha fazla getirebilireceğimize ciddi kafa patlattık. Her ne kadar öğrenci bileti fiyatı uygulamamız olsa da, parası kısıtlı olan bir öğrenci için çok yeterli olmuyor günün sonunda. Tam bu sırada Akbank’ın Tosla uygulaması gündemimize geldi. Ortak bir proje yarattık “Son Dakika Koltuğum!” adı altında. Bunun için Tosla üzerinden kaydınızı oluşturuyorsunuz ve Toplum Gönüllüleri Vakfı’na yapacağınız 1 TL’lik bağışla Zorlu PSM’deki oturmalı etkinliklere bilet hakkı kazanıyorsunuz. Kimi zaman çeşitli sebeplerden dolayı etkinliğe gelemeyen biletli seyircilerimiz oluyor. Bazen de sponsorlarımıza veya basına ayrılan koltuklarımız açığa çıkıyor. Kaydını yaptıran gençler o koltuklara yerleştiriyorlar. Özellikle pahalı kategorideki koltukların öğrenciler tarafından doldurulması gerçekten beni çok mutlu ediyor. Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği bir uygulama oldu. Bir de ayakta etkinliklerimiz var. Hatta bunlar gençlerin daha fazla tercih ettiği etkinlikler. Hayatımız normale döndüğünde aynı mekanizmayı bu tür etkinliklerde nasıl kullanabileceğimize bakıyoruz.
Bu güzel sohbet için teşekkür ederiz.