MIX Festival
9. edisyonunu gerçekleştirdi!
Zorlu PSM, elektronik müzikten indie’ye, cazdan dans müziğine uzanan farklı türlerdeki yerli ve yabancı sanatçıları bu hafta sonu gerçekleşen “MIX Festival presented by %100 Müzik” kapsamında müzikseverlerle buluşturdu. %100 Müzik katkılarıyla ve “Çok Sesli Festival” mottosuyla 14-15 Kasım’da düzenlenen festival, 10 farklı ülkeden 20’den fazla müzisyeni Zorlu PSM’nin dört ayrı sahnesinde ağırladı.
Müziğin yanı sıra 20’den fazla yerel markanın yer aldığı MIX Market ise müziğin enerjisini sahne dışına taşıyarak tasarım, üretim ve yaratıcılığı ücretsiz olarak ziyaretçilerle buluşturdu.

Zorlu PSM’nin gerçekleştirdiği MIX Festival, her sene olduğu gibi bu yıl da seçkin sanatçıların yer aldığı, eşsiz performanslarla dolu bir programla müzikseverlere unutulmaz anlar yaşattı. Festival, 14-15 Kasım’da, elektronik müzikten indie’ye, rap’ten dans müziğine uzanan en sevilen sesleri dokuzuncu kez bir araya getirdi.
Dünya sahnesinin etkileyici isimleri MIX Festival Presented by %100 Müzik’teydi!
House, caz ve soul notalarını benzersiz bir şekilde harmanlayan “One Day (Vandaag)”, “Teach Me” ve “Baianá” gibi hit parçalarıyla dünya çapında milyonlara ulaşan Hollandalı DJ ve prodüktör Bakermat; “Dopamine” ile listeleri sarsmaya devam eden Grammy ödüllü Alman prodüktör ve disko-funk sahnesinin güçlü ismi Purple Disco Machine; UK elektronik sahnesinin dikkat çeken ikilisi Maribou State (DJ set); milyonlarca dinlemeye ulaşan “Mirror” ve “Bad Life” gibi parçalarıyla Norveçli pop yıldızı Sigrid festivalin en çok ilgi gören isimlerindendi.
Elektronik folk ve deneysel rock karışımıyla dinleyicileri sahnede kendi evrenlerine davet eden Londralı ikili Jadu Heart; viral canlı performans videolarıyla geniş bir takipçi kitlesine ulaşan ve canlı enstrümantasyonu ile dans ritimlerini buluşturan İngiliz müzisyen Youngr; lo-fi folk ve dream-pop türlerinde büyüleyici bir ses dünyası yaratan ve “New Radiations” albümünden parçalarla sahne alan Amerikalı sanatçı Marissa Nadler; Endonezya geleneksel müziğini modern sound’larla buluşturarak sahnede kültürlerarası bir diyalog yaratan Amsterdam merkezli altı kişilik grup Nusantara Beat de festivalin dünya sahnesini öne çıkaran güçlü isimleri oldu.
Alternatif sesler MIX Festival Presented by %100 Müzik’e damga vurdu!
Festivalin dikkat çeken alternatif isimleri arasında, Belçikalı elektro–post–rock grubu TUKAN; analog dokuları 80’lerden ilham alarak günümüzün dijital altyapısıyla harmanlayan Diskopolis; “Human Drift” albümünün hipnotik atmosferiyle sınırları zorlayan ve serbest stil elektronik setleriyle tanınan Emre Can Swim; UK-garage ve minimal house’u bir araya getirerek festivalin ritmini belirleyen İzmirli prodüktör Venice yer aldı.
Anadolu ezgilerini caz ve afrobeats’le harmanlayarak dinleyicileri kültürlerarası bir müzikal yolculuğa çıkaran Türk-Danimarkalı vokalist Hilal Kaya; Ayküt, Kinky, Tuff ve Caciki’den oluşan groove4lovers; deneysel müzik ile hologram performanslarını bir araya getiren Selût; melodik deep house’u saksafon ve gitarla harmanlayan Soul Grinders gibi özgün üretimleriyle öne çıkan tüm isimler, bu yıl festivale damgasını vurdu.
Anadolu’nun sesini dünyaya taşıyan Hilal Kaya
ilk kez Türkiye’de
RÖPORTAJ: ONUR YAZICI
Danimarka’nın Herning kentinde doğup büyüyen Hilal Kaya, Anadolu’nun kök melodilerini psych-rock, funk ve caz dokunuşlarıyla harmanlayarak kendi sesini dünyaya duyurdu; Danish Music Awards adaylıklarından Kalaha ve Aarhus Jazz Orchestra gibi uluslararası projelere, oradan da solo şarkılarıyla festival sahnelerine uzanan bir yolculuğa imza attı. Bir Türk kızı olarak dünyanın bir ucunda Türkçe sözlü şarkılarla listelere giren ve prestijli ödüllere aday gösterilen Kaya ile, şimdi yıllardır hayalini kurduğu Türkiye konseri için MIX Festival’in 9. Edisyonu öncesinde tesadüflerin dönüştürdüğü kariyer adımlarını, Danimarka’dan İstanbul’a uzanan müzikal yolculuğunu, ilham kaynaklarını ve hayallerini konuştuk.
Öncelikle sormak istediğim bir soru var. Türkiye’deki ilk konserine çok az kaldı. Bu hayalin gerçekleşecek olması sana ne hissettiriyor?
Bu, hayalin ötesinde bir şeydi artık. Senelerdir bunun için her türlü yolu denedik ama başaramadık. Herkes bize “Siz neden Türkiye’ye gelmeye çalışıyorsunuz? Herkes oraya gelmek istiyor.” diyordu ama benim en büyük hedefim Türkiye’deki müzikseverlere yeni bir müzik dinletmek değil, onların desteğini hissetmekti. Bu, yurtdışında tamamen Türkçe albümler yayınlayan bir müzisyen için çok önemli bence.
Müziğini tanımlarken geleneksel Türk melodilerini caz, rock, dünya müziği ve afro beat’leri ile ustalıkla harmanlayarak benzersiz bir ses yaratıyorsun diyebiliriz. Peki dinleyicilerine yalnızca bir melodi değil; bir hikâye, bir his, bir kültür aktarımı da yaptığını düşünüyor musun?
Elbette. Özellikle “his” benim için çok çok önemli çünkü konsere gelen izleyicilerimin neredeyse yüzde 90’ı söylediklerimi anlamıyor. Bu hissiyatı onlara geçiremezsem, onları memnun etmiş olamam. Birçok yazar konserlerim hakkında şunu çok söylüyor: “Bir tane Türkçe kelime bilmiyorum ama Hilal’in bana ne dediğini çok iyi biliyorum.” Bu benim için bir anahtar. Anadolu müziğini doğru aktarmak, insanlara Anadolu müziğinin neler yapabileceğini göstermek benim için çok önemli.
Bir Danimarka caz grubunun üyesi olarak Türkçe şarkı söylemek, kültürel bir köprü kurmak gibi hissettirdi mi?
Elbette. Bu proje hem benim için hem grup için hem de dinleyenler için birçok açıdan yenilik barındırıyordu. Daha önce burada Türkçe etnik müzik yapan sanatçılar olmuştu ama Kalaha gibi enerjik ve türler arası geçişler yapan bir grup yoktu. Bu yüzden iki taraf için de uzun bir sıçrama oldu diyebilirim.
“Özgürüm Ben” adlı parçanız özellikle dinleyicinin ilgisini çekmenin yanında güzel başarılar da getirdi. Danimarka ulusal radyolarında ana rotasyona giren ilk Türkçe şarkı oldu. Ayrıca “Yılın Grubu”, “Yılın Şarkısı”, “Yılın Bestesi” gibi kategorilerde Danish Music Awards’a aday gösterildi. “Eymen” isimli şarkınız da hem “Yılın En İyi Şarkısı” hem de “Yılın En İyi Bestesi” dallarında Roots kategorisinde yer aldı. Bu başarılar sana nasıl hissettirdi?
“Özgürüm Ben” çok sevildi. Enerjik ve güçlü bir sound’a sahipti. İlk konserlerde zaten o etkiyi hissetmiştim. “Eymen” ise “Çok Küstüm”den sonra yaptığımız ikinci single’dı. Bence Kalaha ile yaptığımız en farklı ve en ilginç sound’a sahip parçaydı. Özellikle gitaristimiz Niclas’ın baştan sona talkbox çalması, şarkıya özel bir kimlik kattı. Elbette bu başarılar çok mutlu ediyor. Özellikle de benim gibi bir anda kendini böyle büyük şeylerin içinde bulan biri için paha biçilmez duygular bunlar. Ama beni en çok sevindiren şey; Danimarka’da gerçekten emeğin ve yeteneğin karşılığını buluyor olması.
“Perişan” ve “Sultan” single’larıyla kendi sesini daha net duyurduğun bir döneme girdin. Solo üretim süreci sana nasıl bir özgürlük getirdi?
Perişan, ilk single çalışmam ve bana bu yeni yolda çok şey öğreten bir deneyim oldu. Bu çalışmayla birlikte, hem kendim hem de ekibim için emek veriyor olmanın, çalışmalarımızı bir yerlere taşımaya çalışmanın ve odak noktasında olmanın getirdiği sorumlulukları keşfettim. Artık kendi müziğime kendi sözlerimi yazıyor ve kendi ismim için emek veriyorum. Bu üretim sürecindeki özgürlük ve rahatlık, elbette Sultan adlı çalışmamıza da yansıdı. İleride yayımlanacak parçalarda da bu özgürlüğün tadını çıkarmaya devam edeceğim.
Müzikal ilham kaynakların çok geniş bir yelpazeye yayılıyor: Müzeyyen Senar, Erkin Koray, Tülay German, Aşık Veysel, 3 Hürel’den Sarah Qedimova, Azerbaycan halk müziği… Bu çeşitlilik kendi sound’unu nasıl etkiliyor?
Çocukluğumdan bugüne uzanan bir müzikal süreç bu isimler. Sadece müziklerini değil, yaşam öykülerini de inceliyorum. Buradaki radyo programlarında Erkin Koray, Okay Temiz ve Atilla Engin’i ele alan söyleşiler yapmıştım. Mesela Erkin Koray’ı Türk rock müziğinin babası olarak biliriz ama bana göre Türk rock, bildiğimiz rock türünden oldukça farklı. Örneğin "İlla Ki" şarkısının ikinci bölümünde bir anda uzun hava okumaya başlıyor. Bu gerçekten ilham verici bir şey.
Yakın gelecekte yeni projeler, albüm ya da iş birlikleri var mı? Biraz ipucu verir misin?
Evet, Eylül ayında yeni bir single yayımlamayı planlıyoruz. Belki de yeni yıldan hemen önce, belki de MIX Festival’den hemen önce bir single daha gelebilir. Albüm için acele etmiyoruz çünkü şarkılarımız sahnede çaldıkça gelişiyor. Ayrıca günümüz şartlarında benim gibi yeni bir ismin tüm kozlarını bir anda ortaya sürmesi doğru olmaz diye düşünüyorum. Yeni yılda, başka müzisyen arkadaşlarımla ve Danimarka’dan DJ’lerle de bazı çalışmalarım olacak.
Bir gün sahne almak istediğin özel bir festival veya birlikte çalmak istediğin bir sanatçı var mı?
Türkiye’de konser vermeyi her zaman çok istemiştim ama böyle bir sahneyle başlamak hayalimin de ötesinde oldu. Danimarkalı bir müzisyen olarak Roskilde Festival’de çalmak ise bir diğer büyük hayalim. Birlikte çalmayı en çok istediğim müzisyen ise Cahit Berkay ya da doğrudan Moğollar olabilir.
MIX Festival’de Türkiye’deki ilk konser… Bunu düşündüğünde ilk aklına gelen duygu ne? Heyecan mı, gurur mu, biraz tedirginlik mi?
Hepsi demek zorundayım. Türkiye’de konser vermek benim için en büyük mutluluk. Kendime ne kadar güvensem de bu duyduğum heyecanın bana ne getireceği meçhul. Ama kendimden sonra en çok güvendiğim şey, MIX Festival’i izlemeye gelecek topluluğun vizyonu geniş bir dinleyici kitlesi olduğunu düşünmem.
Uzun zamandır Türkiye’den gelen “Sizi burada da dinlemek isteriz” mesajları… Bu konserle o hayali gerçeğe dönüştürecek olmak senin için nasıl bir his?
Müziğe ilk başladığımdan beri en büyük hedefim buydu. İnsanların bana böyle mesajlar atması beni çok mutlu ediyordu ama şartlar "umarım bir gün olur" deyip beklemekten fazlasına el vermiyordu. Bu sözü MIX Festival sayesinde tutuyormuşum gibi hissediyorum. Hiçbir zaman umudumu kaybetmemiştim zaten ama böyle bir festivalle bu hayalimi gerçekleştiriyor olmak büyük bir lütuf.