Zorlu Çocuk Tiyatrosu’ndan renkli bir sezon açılışı
Ezop Masalları yeni sezonda sahnede!
Mehmet Zorlu Vakfı bünyesinde bugüne kadar bir milyondan fazla çocuğa ulaşan Zorlu Çocuk Tiyatrosu, yeni sezonunu “Ezop Masalları” ile açtı. Özel bir lansmanla seyircileriyle buluşan oyun, renkli sahne tasarımı, canlı müzikleri ve enerjik oyuncu kadrosuyla minik seyirciler kadar yetişkinler tarafından da dakikalarca alkışlandı. Ezop Masalları üzerine; Yönetmen Lerzan Pamir, Oyuncu Aslı Tandoğan ve Zorlu PSM Genel Müdürü Filiz Ova ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun 12 Ekim 2025’te prömiyerini gerçekleştirdiği “Ezop Masalları” oyunu, Mike Kenny’nin çağdaş bir dille yeniden uyarlaması olarak, Mehmet Ergen’in çevirisi ve Lerzan Pamir’in yönetimiyle sahneye taşındı. Aslı Tandoğan, Mert Aydın, Mert Şişmanlar ve Zeynep Güngörenler’in başarılı performansıyla sahnelenen oyunun müzikleri Tolga Çebi, koreografisi Lucy Cullingford, dekor tasarımı Barış Dinçel, kostümleri ise Gül Sağer’e ait. Sunduğu görsel ve işitsel zenginlikle izleyicileri adeta büyüleyen oyun, çocuklara ritmi hiç düşmeyen ve hayal gücünü harekete geçiren bir sahne deneyimi sunuyor.
Mehmet Zorlu Vakfı bünyesinde bugüne kadar 15 farklı oyunla 1 milyondan fazla çocuğa ulaşan ve deprem bölgesine düzenlediği turnelerle de çocuklara moral veren Zorlu Çocuk Tiyatrosu, “Ezop Masalları” ile sezon boyunca Zorlu PSM %100 Studio sahnesinde 4–8 yaş arası izleyicilerle buluşacak.
Yönetmen Lerzan Pamir, Oyuncu Aslı Tandoğan ve Zorlu PSM Genel Müdürü Filiz Ova ile Ezop Masalları üzerine…

Yönetmen Lerzan Pamir
“Ezop’un masalları bu oyunda çok çok eğlenceli, biraz da yaramaz bir dille tekrar canlanıyor. Sahnede kuklalar, maskeler, danslar ve birbirinden eğlenceli fikirlerle örülmüş yeni bir dünya var.”
“Ezop Masalları” oyununda çocukları neler bekliyor?
Çocukları çok renkli, canlı ve masalsı bir dünya bekliyor. Ezop’un masalları Mike Kenny’nin adapte ettiği bu yeni versiyonunda çok çok eğlenceli, biraz da yaramaz bir dille tekrar canlanıyor. Sahnede kuklalar, maskeler, danslar ve birbirinden eğlenceli fikirlerle örülmüş yeni bir dünya var. Klasik ve eski hikayelerin yeni ve coşkulu ve baş döndürücü bir hızda tekrar canlanmasına tanık olacaklar.
Ezop masalları çoğu zaman çocuklara doğrudan ders veren hikayeler olarak görülür. Bu oyunda çocuklara öğüt vermek yerine onların düşünmeleri ve keşfetmeleri için bir alan açıyorsunuz. Bu yaklaşımı nasıl kurguladınız ve sahnede nasıl hayata geçiriyorsunuz?
Oyunda hikaye anlatmayı çok seven Wuf, Vın, Sin ve Bubu adında dört karakter var. Birbirinden oldukça farklı olsalar da birlikte olmayı, birlikte eğlenmeyi, birbirlerinin farkılıklarını sevmeyi çok iyi bilen bu ekibin aklında kaldığı kadarıyla dinliyoruz Ezop Masallarını; bu da bize halihazırda bir mesafe tanıyor. Bunun dışında sahneleme sürecinde de yaklaşımımız hep kurduğumuz hayalin ancak çocuklar tarafından tamamlanırsa anlamlı ve değerli olacağı yönündeydi, dolayısıyla öğüt vermek hiçbir zaman önceliğimiz olmadı. Biz sadece bir çerçeve kuruyoruz, onlar diledikleri gibi içini doldursunlar istiyoruz.
Oyununuzda ritmin hiç düşmediğini, çocukların hayal gücünü tetikleyen bir dünyaya davet ettiğinizi görüyoruz. Bu çok katmanlı sahne dili için sizi besleyen çıkış noktası neydi?
Oyunda Ezop Masalları’nı anlatan karakterlerin birbirleriyle ilişkileri oldukça dinamik. Oyunu ilk okuduğumdan beri çılgın bir karnaval hissinde olması gerektiğini düşünüyordum. Bu yüzden çocukların inanılmaz dağıttıkları ama o sırada çok eğlendikleri, oyundan oyuna geçtikleri kendi odalarına benzesin, onlar için tanıdık bir ritm olsun istedim, sahnelemeyi de bu şekilde yaptım.
Oyunda bir an büyük kuklalar sahnedeyken bir anda basit bir gölge oyununa geçebiliyoruz ya da bir an kargaya şarkı söyletirken dans etmeye başlayıp sonra sıkılıp bir anda kendimizi yarış pistinde bulabiliyoruz. Bu sayede de herhangi keskin bir yönlendirme yapmadan onların kendi hayal güçleriyle sahneyi tamamlamalarının güzelliğini yaşıyoruz. Yani aslında bahsettiğiniz ritmi biz çocuklardan ilham alıyoruz.

Oyuncu Aslı Tandoğan
“Çocuk seyircinin enerjisi bambaşka. Onlar her şeyi olduğu gibi alıyorlar; rol yaptığınızı değil, gerçekten yaşadığınızı görmek istiyorlar. Tepkileri saf, doğrudan ve bulaşıcı.”
Bu sezon “Ezop Masalları” ile sahneye çıkıyorsunuz. Bu oyuna dahil olma kararınız nasıl şekillendi? Sizi en çok heyecanlandıran tarafı neydi?
Bu proje bana ilk geldiğinde, sadece bir çocuk oyunu değil; içinde duygusu, mesajı, müziği ve enerjisiyle bir bütün olan bir sahne dünyası gördüm. “Vuf, Vın, Sisi ve Bubu” nereye giderlerse gitsinler hikâyeler anlatıyorlar, bu kez ise ilk defa Bubu’yu yanlarında getiriyorlar. Oyun boyunca ona hikâye anlatmayı öğretiyorlar ve aslında bir arada olmanın, dayanışmanın güzelliğini de gösteriyorlar. Bu fikrin içindeki sıcaklık beni çok etkiledi. Özellikle de “farklı olana sahip çıkma” teması, hem bir anne olarak hem bir oyuncu olarak kalbime dokundu.
Siz de bir annesiniz. Hikayeyi ilk okuduğunuzda nasıl hissettiniz? Kendi ebeveynlik deneyimlerinizin bu role ve sürece yansıdığı, hatta öneri ya da katkı yaptığınız noktalar oldu mu?
Hikayeyi ilk okuduğumda içimde hem bir anne hem de bir çocuk aynı anda konuşmaya başladı diyebilirim. Ezop’un zamansız fablları, çocuklara bir şey öğretirken aslında biz yetişkinlere de “hatırlatıyor”. Sahne üstünde çocukların dünyasına girmek, onların dilini yakalamak çok hassas bir denge. Anne olmanın getirdiği sezgilerle sahnedeki Sisi’ye yön verdim. Prova sürecinde de bazı anlarda yönetmenimle “Çocuklar burada ne hisseder?” diye düşünüp küçük katkılar yaptım. Özellikle kıssadan hisselerin duygusunu sahici kılmak benim için çok önemliydi.
Çocuklar için sahnede olmak çok farklı bir heyecan. Onların hayal dünyasıyla buluşmak size neler hissettiriyor? Yetişkin izleyiciye oynadığınız diğer projelerden nasıl farklılaşıyor?
Çocuk seyircinin enerjisi bambaşka. Onlar her şeyi olduğu gibi alıyorlar; rol yaptığınızı değil, gerçekten yaşadığınızı görmek istiyorlar. Tepkileri saf, doğrudan ve bulaşıcı. Bir kahkahaları, bir şaşırmaları bile oyunun ritmini değiştiriyor. Yetişkin seyircide duygular daha içten içe akarken, çocuklarda o an patlayan bir coşku var. Ve siz o enerjinin ortasındasınız. Bu, oyuncu için tarif edilemez bir canlılık hissi.
“Ezop Masalları”nda canlandırdığınız karakterle nasıl bir bağ kurdunuz? Bu rol sizde hangi duygulara temas etti?
Yönetmenimiz aslında bu karakteri biraz da Ezop’un ruhunun temsilcisi olarak görüyor. Bu yüzden Sisi, grubun içinde hem kıssadan hisseleri hatırlatan hem de sevgiyle sahip çıkan bir karakter olarak konumlanıyor. Özellikle Bubu’ya ablalık yaptığı sahnelerde, bir öğretmen gibi değil, kalpten bir rehber gibi davranıyor. Bu yönü bana çok tanıdık geldi. Hayatta da sevdiğim insanlara destek olmayı, onlara güven vermeyi önemsiyorum. Kısadan hisseleri söylerken sahnede küçük baloncuklar üflüyorum - o an çocukların yüzündeki dikkat, merak ve büyülenmişlik hissi beni inanılmaz etkiliyor. Sisi sayesinde hem kendi iç çocuğumla yeniden buluştum hem de sahnede “öğretirken öğrenmenin” güzelliğini hatırladım.
Bu oyunda müzik, fiziksel performans ve eğlenceli etkileşim büyük rol oynuyor. Çocukların bu tempoya ve sahnedeki canlılığa verdikleri tepkileri nasıl gözlemliyorsunuz?
Gerçekten çok yoğun bir prova sürecinden geçtik. Şarkı, dans, hikayeler ve sahne enerjisi bir arada. İzleyenler için keyifli ama bizim için ciddi bir tempo ve ekip çalışması gerektirdi. Yönetmenimiz Lerzan Pamir, çocuk oyunlarında çok tecrübeli; aynı şekilde sahne üstünde birlikte olmaktan çok mutlu olduğum üç oyuncu arkadaşım Zeynep Güngörenler, Mert Şişmanlar ve Mert Aydın da çocuklarla iletişim ve çocuk oyunlarında çok deneyimli profesyoneller. O yüzden mesajları doğru şekilde, çocukları sıkmadan ama meraklarını da kaybetmeden vermek hepimizin ortak hedefiydi. Çocukların oyuna katılımını izlemek müthiş bir motivasyon. Şarkılara eşlik etmeleri, sahnede bizimle gülmeleri, bazen cevap vermeleri… Hepsi oyunu daha da canlı hale getiriyor.

Zorlu PSM Genel Müdürü Filiz Ova
“Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun uzun yolculuğu, yalnızca sahnede ürettiğimiz oyunlarla değil, her çocuğun kalbine dokunan bir dayanışma hikayesiyle anlam kazanıyor.”
22 yıldır faaliyet gösteren Zorlu Çocuk Tiyatrosu’ndan biraz bahsedebilir misiniz? Bugüne kadar kaç oyun sahnelendi, kaç çocuğa ulaştı?
Mehmet Zorlu Vakfı çatısı altında faaliyetlerini sürdüren Zorlu Çocuk Tiyatrosu, 22 yıldır çocuklara tiyatronun büyülü dünyasını sevdiriyor. Bugüne kadar sahnelediğimiz 15 farklı oyunla bir milyondan fazla çocuğa ulaştık. Toplamda 1.500’den fazla gösteri gerçekleştirdik ve yalnızca İstanbul’da değil, Türkiye’nin pek çok ilinde sahne aldık. Deprem bölgesine düzenlediğimiz özel turnelerle de yaklaşık 10 bin öğrenciye ulaşarak çocuklara moral ve umut götürmeye devam ediyoruz. Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun bu uzun yolculuğu, yalnızca sahnede ürettiğimiz oyunlarla değil, her çocuğun kalbine dokunan bir dayanışma hikayesiyle anlam kazanıyor.
Sizce bu uzun yolculuğun en kıymetli kazanımı nedir?
Bence en kıymetli kazanım, çocukların tiyatro aracılığıyla hayal kurmayı öğrenmesi, sanatla tanışması ve her çocuğun ayrı ayrı mutluluğu. Çünkü tiyatro bir sanat dalı olmanın ötesinde, empatiyi, birlikte üretmeyi ve duyguları paylaşmayı öğretiyor. 22 yıldır her oyunda, her turnede, her buluşmada çocukların gözlerindeki merak ışığını görmek bizi motive ediyor. Bu da bize sanatın dönüştürücü gücünü her defasında yeniden hatırlatıyor.
“Ezop Masalları”nın yeni nesille buluşması sizin için ne ifade ediyor?
“Ezop Masalları”, zamanın ötesine geçmiş bir hikaye anlatıcılığı geleneğini bugünün çocuklarıyla buluşturuyor. Bu oyunda en sevdiğimiz şey, masalların eğlenceli dilini müzikle, mizahla ve oyunculukla iç içe geçiriyor olması. Aslında burada önemli olan, çocuklara yalnızca hikaye anlatmak değil, onların kendi hikayelerini kurabilecekleri bir hayal alanı açmak. Mike Kenny’nin uyarladığı, Mehmet Ergen’in Türkçe’ye çevirdiği Ezop Masalları’nın, Lerzan Pamir yönetiminde, Aslı Tandoğan, Mert Aydın, Mert Şişmanlar ve Zeynep Güngörenler oyunculuğuyla masalsı bir sahnede çocuklara eğlenirken düşünmeyi, paylaşmayı ve birlikte hareket etmeyi hatırlatıyor.
Çocuklara yönelik projelerde sanatın rolünü nasıl tanımlarsınız? Tiyatronun çocukların gelişimi üzerindeki etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sanat, en direkt anlamıyla çocukların dünyasına dokunuyor. Biz bunu hem Zorlu Çocuk Tiyatrosu oyunlarımızda hem de Zorlu Holding’in de desteğiyle hayata geçen ‘’İlk Tiyatrom İlk Konserim’’ projemizde salonlarımızda ücretsiz ağırladığımız minik sanatseverlerde görüyoruz. Çocukların dünyayı anlamlandırma biçimini zenginleştiriyor. Tiyatro ise bu anlamlandırma sürecinde çok özel bir yer tutuyor çünkü çocuk seyirci, sahnede olup bitene doğrudan tepki veriyor. Bu, onların duyusal, duygusal ve sosyal gelişimini destekliyor. Bir çocuğun sahnede gördüğü bir hikayeyi kendi yaşamıyla ilişkilendirmesi, sanatı kalıcı kılıyor. Bizim amacımız da bu etkileşimi mümkün olduğunca erken yaşta başlatmak, çocukların hayatına sanatın doğal bir parçası olarak girmesini sağlamak.
Bu yıl Zorlu PSM’de çocuklar için nasıl bir program planladınız? Hangi yapımlar ve etkinlikler öne çıkıyor?
Bu sezon çocuklara iki yeni prodüksiyonla sesleniyoruz. Bunlardan ilki, 0-4 yaş aralığına hitap eden “Vay Canına! Gece Olmuş” adlı kukla tiyatrosu. Minik bir baykuşun geceyi keşfederken karanlıktan korkmak yerine onun içindeki güzellikleri fark etmesini anlatıyor. Diğeri ise 4-8 yaş grubu için hazırladığımız “Ezop Masalları”. Müzik, mizah ve hikaye anlatıcılığını bir araya getiren bu oyunla çocuklara hem keyifli hem de düşündürücü bir deneyim sunmayı amaçlıyoruz. Bunun yanı sıra sezon boyunca çocuklara özel atölyeler, yaratıcı drama etkinlikleri ve farklı yaş gruplarına yönelik sahne programlarıyla dolu bir takvim planlıyoruz.
Sizin çocukluğunuzda masallar hayatınızda nasıl bir yer tutuyordu? Bugünün çocuklarına seslenen bir masal kahramanı olsaydınız, onlara hangi mesajı verirdiniz?
Masallar çocukluğumda hayal gücümün sınırlarını belirleyen ilk rehberlerdi. Bugün de iki yaşındaki oğlumun ilk rehberi. İnsan büyüdükçe masalları daha az hatırlıyor. Ancak oğlumla birlikte bu hikayeleri yeniden hatırlamak, ona aktarmak bana da iyi hissettiriyor. Her çocuk kendi masalının kahramanı. Bunu oğlumla masalların büyülü dünyasında vakit geçirirken daha iyi anlıyorum.
