Vestel Nesnelerin İnterneti, Ürün Yönetimi ve Dijital Strateji Müdürü Selahattin Köksal
“Yazmak, kendime verdiğim bir armağan gibi…”
Selahattin Köksal, kurumsal hayatın yoğunluğundan arta kalan, kendiyle baş başa kaldığı zamanlarda çocukluğundan beri var olan tutkusunun peşinden gitti ve yazdı… Senelerce devam eden bu serüven bir sonraki aşamaya geçti ve ilk kitabı olan “Taht” okurlarıyla buluştu. Taht, yüzyıllar arasında gidip gelerek hem insanın hem de insanlığın hikâyesini anlatıyor. SMA hastası bir çocuk ve ailesinin umutlarının nesilden nesile yayılarak geçmişte ve gelecekte yankılandığı bir örgüde, alışılagelmiş bilimkurgu klişelerinin dışına çıkıyor.
Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
23 Şubat 1980 tarihinde İstanbul’da doğdum. Lise son sınıfa kadar İstanbul’da yaşadıktan sonra, 17 yaşında üniversite eğitimi için İstanbul’dan ayrıldım. İzmir’e gelişim ise Vestel sayesinde oldu. 2005 yılında Vestel Beyaz Eşya’da başlayan Zorlu Holding serüvenim, 2013 yılından beri Vestel Dış Ticaret’te devam ediyor. Teknolojik gelişmeleri yakından takip etmek, kendimi bildim bileli öne çıkan meraklarımdan biri oldu. Bunun sonucu olarak, çağın gereksinimleri doğrultusunda kendimi dijital dünyada da geliştirmeye çalıştım. Halihazırda yazılım, IoT ve dijital teknolojiler hakkında araştırmalarıma devam ediyor, Vestel içerisinde de bu konulardaki çalışmaları yürütüyorum.
Hobilerim arasında, spor, müzik ve resim bulunuyor. Yazmak ise benim için bir hobinin de ilerisinde bir tutku diyebiliriz. Evli ve bir çocuk babasıyım.
Kurumsal bir hayatın içerisindeyken kitap yazma fikri nasıl gelişti?
Bu fikir çok eskiden beri aklımdaydı. Çocukluğumdan beri yazmak hayatımın her alanında benimle birlikteydi. Hâlâ da öyle olmaya devam ediyor. Kurumsal hayatın yoğun temposu içerisinde zaman yaratmanın zorluğuna rağmen mümkün olan her an yazmaya devam ettim. Ufak denemeler, blog yazıları ve hikâyelerle başlayan ve seneler süren bu yolculuk, en sonunda “Taht” isimli kitabımı çıkartmama sebep oldu. Yazmak, benim için kendi yarattığım dünyanın özgürlüğünü hissetmek ve aynı zamanda dinlenmek için kendime verdiğim bir armağan diyebiliriz.
Taht, SMA hastası bir çocuk ve onun hastalığına çare bulmaya çalışan sevgi dolu bir ailenin hikâyesiyle başlıyor. SMA’lı çocukların tedavi süreçlerinin çok gündemde olduğu bir dönemdeyiz. Karakter olarak SMA hastası bir çocuk seçmenizin özel bir sebebi var mı?
SMA konusundaki haberler ve yaşananlar, herkesi olduğu gibi beni de etkiledi. Aslında konu neresinden bakarsanız bakın ayrı bir dram. Bir çocuğun yaşadıkları, ailenin çaresizlik ve umut arasında gidip gelen yolculuğu, sağlık şirketlerinin bir çocuğun hayatı söz konusuyken bile milyon dolarlar istemeleri ve bu paranın toplanması için toplumun birlik olması… Aile fertlerinin ellerinde bir telefon, banka hesabına yatan her meblağ ile birlikte gelen mesaj onlara umut olurken, tam o sırada belki de çocuğun nefes alması için uğraş veriyor olmalarını düşünmek bile insanı tarifi olmayan bir kederle dolduruyor.
Bütün bunlar, benim için tabiri caizse, travmatik bir düşünce sürecini tetikledi. Hem kitabımla SMA konusuyla ilgili olarak biraz da olsun bir farkındalık yaratmak istedim, hem de dünyada ilk defa NFT koleksiyonuna sahip bir roman olmasından da faydalanarak, NFT gelirleri ile SMA hastası çocuklara destek olmayı ümit ettim. Umarım okuyan insanlar için de bu farkındalığı yaratabilmişimdir.
Kitabınızda 2013’te başlayan bir hikâye, 3236 yılına uzanıyor ve burada okuyucu kendisini bambaşka bir dünyada buluyor. Her satırda geniş bir hayal gücünün ürünlerini görüyoruz. Kitabı yazma ve karakterleri oluşturma sürecinizden bahsedebilir misiniz?
Hayal gücü, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik diye düşünüyorum. Şu anda uzaya çıkabiliyor, şehirler kurabiliyor ya da medeniyetimizin en küçük parçasını bile oluşturabiliyorsak hepsi önce hayal ederek olmuştur. Zaten, bir kitap yazmanın bence en güzel yanı, bir insanın hayallerinin somutlaşıp ölümsüz hale gelmesi. Taht’ın baskısı bitip kitabı elime aldığım zaman hissettiğim o duyguyu kelimelerle tarif etmem mümkün değil.
Uzun soluklu bir hikâye yazarken bence en kritik konu, kurguyu ve karakterleri oluşturmak. Bu sebeple, kitabın hazırlık aşaması neredeyse yazım aşaması kadar sürdü diyebilirim. Kafamda bir ana fikir vardı. Pek çok farklı zamanda geçen bir hikâye olduğu için, kurguyu sağlıklı bir şekilde oluşturmaya çalıştıktan sonra yazım aşamasına geldim. Karakterlerin ise okuyucu ile bağ kurabilmeleri, söylediklerinin ötesindeki hislerini tam anlamıyla karşıya geçirebilmeleri benim için çok önemliydi. Karakterlerin gerçekçi olması da diyebiliriz. Bu yüzden, hayatımda tanıdığım pek çok insan hakkındaki gözlemlerim de bu karakterleri oluştururken bana yardımcı oldu.
Taht aslında, zamanın sınırlarını aşan, geçmiş ve gelecek arasında köprü olan bir sevginin hikâyesi. Gerçek duyguların zamanla ölmeyeceğini göstermeye çalıştım. Yazarken ana hedeflerimden bir tanesi de bilimkurgu sevmeyenlere de ulaşabilmek ve onların da okumaktan zevk alacağı bir hikâyeyi ortaya çıkarmaktı.
Önümüzdeki günlerde yeni bir kitap yazma hedefiniz var mı?
Evet. Yeni kitabım için hazırlıklarım sürüyor.